Bilen bilir, taniyan tanir. Ege’ye asik bir adamimdir ben. Bir önceki yazimdaki hikayeden de anlasilir bu durum.
Mesela deseler ki, gel kardesim, seni Ege’ye yerlestirecegiz, is güc de var seni yasatabilecek kadar, calisirsin. Cok para kazanamazsin belki ama bir sekilde yasayabilecegin kadar kazanirsin. Ama Ege’de yasarsin. Hemen kabul ederim. Izmir’de is olsa gider yerlesirim ama malesef ki tek merkezli ekonomiye sahip bir ülkede yasiyorum. Ne yapabilirim ki?
Ege, benim icin özeldir ve hep öyle olmustur. Karadeniz’i de cok severim mesela, ama uzaktan. Bugüne de hic yasamayi düsünmedim Karadeniz’de. Bunun paylasmak istemedigim cesitli nedenleri var. Ama Ege, cocuklugumdan beridir
Tatillerimi yaptigim, kislarinda da ara sira bulundugum bir yer. Biliyor musunuz, ben hic Ege disinda bir yerde tatil yapmadim. Indigim en güney nokta Marmaris, o da zaten günübirlik Bodrum’dan gittigim geziler. Tatil babinda bugüne dek hep Ege’de oldum, ve bir gün bile “Antalya, Kemer falan diyorlar. Acaba nasil yerler?” diye merak etmedim. Hic ilgimi cekmedi. Bundan sonra da cekecegini sanmiyorum.
Cocukken, o zamanlar annem henüz hayattayken, tüm tatillerimizi Kuzey Ege’nin en güzel yerlerinden biri(belki de en güzeli) Akcay’da gecirirdik. Halil Amca Pansiyon‘da, diger tanimadigimiz insanlarla ic ice bir tatil olurdu(Malum, iki memurun tatili de zaten bes yildizli otelde olacak degil). Bu tatillerde asik oldum ben Ege’ye belki de. Zira o zamanlar astim tedavisi gördügümden dolayi, daha nemli olan yerlere inmem mümkün degildi. Akcay’a gitmemizin asil nedeni de buydu iste. Halil Amca Pansiyon’un bahcesindeki Kaz Daglari suyunun aktigi ve musluk olmayan havuzcukta(Akcay’da hicbir cesmede musluk yoktu o dönem) sogutulan karpuzlar basta olmak üzere tüm meyve sebzeler, o yillarda benim icin oldukca unutulmaz seylerdi.
Yillar yillari kovaladi, yine burada belirtmek istemedigim talihsiz bir olayin ardindan biraktik Akcay’a gitmeyi. Daha sonrasinda anneannemin aldigi yazlik bir ev sayesinde Dikili-Salihleralti ile tanistim. Hos bir yerdi aslinda, ama bir türlü sevemedim. Insanlariyla aram iyiydi, güzel günler gecirdim ama hicbir zaman burasi benim diyemedim. Buna ragmen, bir seyler beni hep cekti yillar boyunca oraya.
Daha sorna, Bodrum hikayelerim basladi. Öyle her sey dahil tatil yapmadim, istemedim, istemiyorum da. Ayrica Bodrum’un icindeki o vicik vicik seyler de degil beni Bodrum’a asik eden. Hani marinanin kenarindaki kahve var ya. Hah, orada sabah kahvaltisi mesela. Ya da Bodrum’un beyaz evleri arasinda yaptigim bir yürüyüs. Bodrum’un Ege hali beni ona baglayan. Bir kac senedir malum nedenlerden pek gitme sansim olmasa da, Bodrumdur sevdigim. Denizi, su alti, evleri, ve tabi ki begonvilleri.
Ah o begonviller yok mu hele; bir Istanbul’un erguvanlari, bir de Bodrum’un begonvilleri…
Su anda yazamadigim o kadar cok sey var ki aslinda Ege icin… Mesela Ayvalik, Cunda, diger bir cok kasaba, köy, mezra, sehir… Hele ki mutfak… Hele hele Izmir… Cok sey var. Ama malesef su anda bunlar icin zamanim yok.
Tüm bunlar, bu yasananlar, yemekler, raki, balik derken bir Ege asigi oldum.
Ah simdi Ege’de olmak vardi…
Biterken “Sezen Aksu - Kalbim Ege’de Kaldi” caliyordu.