Uzun zamandir ihtiyacim olan tatilim bitti ve kendi hayatima geri döndüm. Bu defa düsündügümden ve bekledigimden daha farkli seyler yaptim. Bir önceki Bodrum yazimi simdi okudugumda “Vay be!” diyorum mesela :).

Ne demek istedigimi biraz daha acayim. Gitmeden gayet sessiz-sakin bir tatil bekliordum. Sonrasinda ise bildigimiz “tiki” kavramina yakisabilecek seyler yaptim. Ben de sasiriyorum bunlara. Bir de kendi teknemle mavi yolculuk yapsam tam olacakti. O kusur kaldi ama. Ileride insallah o da olur, ne diyeyim :).

Mesela bir aksam resmen kendi sinirlarimi zorlayip güzel insanlarla güzel bir yerde eglenmeye gittim ve normal sartlarda hayatta aklimin ucundan bile gecmeyecek fiyatlara icki ictik. Adina da eglence dedik. Pisman miyim, degilim, o ayri. Zira bu tip seyleri zaten sayili defalar yapiyoruz. Onda da sansimin yaver gitmesi ve (dedigim gibi) güzel insanlarla birlikte o anlari paylasmak mutluluk vericiydi. Gecenin sonunda(gercekten sonunda, sabahti zira) ise cesitli komiklikler olmadi degil. Ama olsun. Pisman degilim.

Bunun disinda Bodrum’da resmen raki-balik agaci cikacakti icimden. Kaldigim 8-9 gün icinde saniyorum 5 aksam raki-balik yaptim. Ikisi de süpersonik sekilde denize sifirdi. Biri Karafaki‘de(Gümüslük), digeri de Palavra‘da(Ortakent) idi ve o aksamlarda gercekten de cok keyif aldim. Palavra’da Kenan Dogulu’nun masai ve Hakan Bilal Kutlualp fenerlisinin masasinin arasinda kaldim, o da ayri detay…

Birazdan anlatacaklarim, icinde bulundugumuz aya pek uymayacak, biliyorum, ama anlatmak istiyorum. Kusura bakmasin lütfen kimse.

Ben rakiyi seviyorum sanirim. Bu yaz liseli cilginligini da birakip agzimla icmeye basladim. Artik duble icmiyorum, tek iciyorum. Böylece hem keyif aliyorum, daha fazla adet icebiliyorum ve bu muhabbetin uzamasini sagliyor, sarhos olmuyorum, midem rahatsiz olmuyor, basim agrimiyor. Delikanlilik yapmaya gerek yok. Bu is keyif isiyse eger, ben keyif aliyorum arkadas. Diger türlüsünü de gördüm, bu daha yakin geldi bana. Artik böyle. Ayrica yaninda su da icmeye basladim. Bu sayede alkolü nötrleyip daha az zarar vermesini sagladim. Ertesi gün de sanki hicbir sey yokmus gibi kalkiyorum. Bu mudur? Budur!

Bodrum ile ilgili son söylemek istedigim, bir de kücük Yunanistan gezisi yaptigim olacak. Daha önceki cesitli yazilarimda degindigim Ege askim, yillardir yapmak istedigim bir sey olan Yunanistan gezisini bu defa yapmama neden oldu. Üstelik tek de degil, babami da ayarttim ve iki efe olarak yaptik bu geziyi.

Bir sabah Bodrum marinadan hareketle Kos Adasi’na gittik. Kos ve Bodrum, Istanbul’un kavusamayan iki yakasi gibi. Bir cok acidan birbirinin aynisi bu iki sehir arasinda yolculuk yapmak(Bodrum’a sehir diyorum. Aslinda sundukalriyla büyüksehir sifatini bile hakediyor), sanki hic ülke degistirmemissiniz gibi hissettirebiliyor size. Ayni beyaz evler, ayni anfitiyatro(Kos’unki daha kücük), ayni antik kalintilar, ayni insanlar, ayni sicaklik, ayni deniz, vesaire. Zaten Kos Adasi’ndan Bodrum yönüne baktiginizda Akyarlar’i gayet net görebiliyorsunuz. Hatta sahil seridinde Turkcell cekiyor ve sahilde ve yakin yerlerde, mobil hizmetleri roaming ücreti ödemeden kullaniyorsunuz. Icerilere girildikce malesef Turkcell’in cekim alani kayboluyor.

Orada dikkatimi ceken nokta su oldu: Kos Adasi’nda benim animsadigim kadariyla 4 tane cami var. Buna karsin yalnizca tek bir kilise olmasi, dikkat cekici bir nokta. Bu sunu gösteriyor: Anlamadan, dinlemeden saldirilan Yunanistan, bizim kültürümüze, onlarin kültürüne bizler tarafindan gösterilen degerden daha fazla deger veriyor. Türkiye’de savaslardan sonra bir cok kilise camiye cevrilmis, yakilmis, yikilmis durumda. Oysa Kos’ta, devrin camileri, tam merkezde, ilk günkü kadar canli ve turistik yer olarak envai cesit milletten ziyaretciye ev sahipligi yapiyor. Hatta bir tanesinin avlusunda, cesmenin yaninda Hipokrat’in ögrencilerine ilk tip derslerini verdigi ulu cinarin kalintilari var. Ici ice yani. Dogal felaketlerde de begenmedigimiz Yunanlarin bizim bir cok seyimize can-i gönülden kosturmasini da yeri gelmisken hatirlatalim.

Bodrum ve Kos’un arasindaki tek fark, iki sehir arasinda yönetim ve denetim farki olmasi. Söyle ki, Kos’ta da arabalar yayalara yaya gecitlerinde falan yol vermiyorlar ancak Bodrum’un aksine, motorsiklet sürücüleri kask takiyor, bisiklet kullananlar kaldirimda degiller, cünkü kendi yollari var, ve en önemlisi de her seyin fiyati belli. Bodrum esnafinin sacmaliklari ve tabiri caizse “kafasina göre herkes” durumu orada yok.

Kisitli zamanimizdan dolayi denize giremedik. Ancak, Bodrum’dan pek farkli olmadigini söylesem, sanirim kimse sasirmaz =)

Gelelim Bodrum’da denize girme kismina. Önceki Bodrum yazimdan farkli olmayan tek kisim bu sanirim: Ortakent Yahsi plajinda girdik denize. Sessiz, sakin, rüzgarli ama dalgasiz, keyif, dinlence…

Bodrum izlenimlerim bu kadar. Kos kismini ayrica yazabilirdim belki, ama o da tatilin icinde oldugundan burada yazmak da cok siritmamis olsa gerek =)

Hamis: Yakin ve kadim bir dostumun telefonra ilk Bodrum yazim ve bunun tersi seylerler yasamam ile ilgili söyledikleri geldi su anda aklima. Yüzümde tebessüm olustu. Iyi ki varsin mirim.

_Biterken “Sezen Aksu - Yine Mi Cicek” caliyordu…_