Bu yazida, yazmak istediklerimi tam olarak toparlayamamis olabilirim. Kusuruma bakmayin. Ben, ölen sevgilimin ardindan yaziyorum bu satirlari. Bu kadari normal…
Bugün talihsiz günlerden birini daha yasadik Galatasaray seyircisi olarak. Ukrayna’nin adi sani duyulmamis aptal saptal bir takimina elendik. Bu takim da, bundan önce zor bela berabere kalip deplasmanda eledigimiz takim da iceride-disarida 5 atilacak takimlar. Bu turu gecseydik, bu kadar üzülmezdim, ama sevin(e)mezdim de.
Ben, Galatasaray taraftariyim. Fenerbahce’ye, ezeli rakibime her sene yenilirim, ama hicbir zaman bugün su aptal takima elenmemiz ya da bir kac yil önceki Trömsö ve Helsingborg rezillikleri kadar koymaz bana. Ben, Galatasaray taraftariyim. Gördüklerimi unutmadim ve hicbir zaman günlük basarilarla avunmadim. Bana Galatasarayli olmayi, adimi Samsunspor macindaki ilk golü Prekazi atti diye neredeyse Cevat koyacak olan babam ögretti, ben de cocuguma ögretecegim insallah.
Iste bu yüzden yediremiyorum. Yasadigim eski günler geliyor aklima. Bir cok baska takim taraftari “Hala 2000 senesindesiniz, 10 sene oldu, uyanin artik” diyor ama ben ve benim gibiler icin o senelerin metal bir kupadan cok daha fazlasi var(Hos, bunlari diyenler daha o metali de göremediler ya, o baska konu).
O günlerde, ne zaman Avrupa maci olsa, ekrana kilitlenirdik. Hagi’yi izlerdik. Futbolculugu zaten benim konusabilecegim bir sey degil. Hirsini izlerdik. 10 numarali formayi sirta gecirmek, o kadar kolay degilmis, simdi anliyorum. Agirmis o forma. Herkeste hakedende durdugu gibi durmazmis. Galatasaray ruhu vardi o zamanlar. Üstelik sahada degil, hepimizde vardi. Sol yanimizda bir agirlik hissederdik takimimiz sahaya ciktiginda. Televizyon karsisinda bile yerimizde duramazdik. Bu, sahadan tasar, bize gelirdi. Maca gidenler gidemeyenlerle ne zaman konussa, gitmeyenler de golde dört sira asagi yuvarlanirdik o tribünlerde. O anlari yeniden yasardik. Güzel günlerdi.
Peki ya bugün? 10 numara parcali forma baslarda cok yakisti Arda’ya. En büyük destekcilerinden biri de bendim. O formayi görünce Metin Oktay’la özdeslestirdik onu. Kaptan oldu, “Büyük kaptan!” dedik, Bülent Korkmaz ile özdeslestirdik. Oysa simdi ne Metin Oktay, ne de Bülent Korkmaz kaldi. “Galatasaray ruhu” diye giptayla bakilan degerlerin hepsi kaybolmus. Bu degerleri en cok yasatmasi gereken ise, biz TV karsisinda, o reklam panolarinin arkasinda sevinirken hatirladigimiz kaptanimiz. Oysa geminin kaptani bile terketmis, farkinda degiliz.
Aslinda cok basit. Bülent Korkmaz’in UEFA kupasi final macinda kolu ciktiginda saha kenarinda tedavisi yapilirkenki görüntüsünü getirin akliniza. Saglik görevlisine cemkiriyordu, “Bandaji cabuk yap!” diye. Cünkü o, takiminin kaptaniydi. O gün orada o sekilde davranabildigi icin kaptandi. Oyundan ne kadar az uzak kalirsa, takiminin yaninda ne kadar kalirsa, o kadar iyi olacagi icin ve bunun da farkinda oldugu icin kaptandi. Benim yillardir üzerine baska forma alamadigim formamin arkasinda adinin yazmasinin nedeni de budur. Anlayamayanlar vardi, “Neden ‘3 B. Korkmaz’? Adam mi yok yazdiracak?” diye söylenirlerdi. O forma, büyük kaptanin takimda oldugu son formadir ve ben onun üzerine forma alamiyorum. Elim gitmiyor. O kutsal forma dururken, baska forma giyemem de ondan.
Simdi de gelelim yine asil konuya: ruh. Bugün bana biri ciksin desin ki, Arda’nin bir pozisyonda kolu cikacak, tedavi yaptirmak bile istemeyecek. Bir an önce sahaya dönüp takiminin kaptani görevine devam edecek. Ilk zamanlar olsa belki de, bir yildir degil. Inanmiyorum. Ben, bir Galatasaray taraftari olarak, kaptanimin takimin basinda olduguna inanmiyorum. Ve hatta devam ediyorum. Su anki Arda, birakalim sakatligini umursamayip geri girmeyi, sakatlanmamak icin mücadeleye bile girmeyecektir. Girmiyor da zaten. Takimin gerisi de ayni durumda, ama Arda herhangi biri degil. O, bu geminin kaptani. O, Florya’dan yetismis, Bülent Korkmaz’i da, Hagi’yi de izlemis, tanimis, yasamis biri. Takimda “bugün var yarin yok” durumunda olan Kewell basta olmak üzere Baros ve Neill bu takimin en istekli futbolculariysa, kimse kusura bakmasin…
Peki simdi ne olacak? Söyleyeyim, muhtemelen yarin(bugün) kiyamet kopacak. Adnan Polat’a yüklenecekler, belki Rijkaard gidecek, muhtemelen ciddi degisiklikler olacak. Ama bir sey degismeyecek. Bugün bloglarinda yazanlar, kendi aile icinde konusanlar, konusamayanlar, üzülenler, kizanlar, benim gibi bu yüzden uyuyamayanlar(saat 02:44), taraftar olan herkes ilk macta yine ya orada olacak, ya da “Keske orada olabilseydim diyecek”. Gerisi de bos zaten. Gerisi ya seyirci, iyi futbol varsa var, ya da tabelaci, sonuc varsa var. Ama biz, zaman zaman minibüste oturamayacak kadar islanmis olanlar, belediye otobüsünde mesale yakmis olanlar, yenilgilerde gece uyuyamayanlar, ezeli rakibinden 6 tane yiyip ertesi günü kaskolu alip okula gidebilenler, ilk macta maddi ya da manevi olarak Mecidiyeköy’de olacak. Mactan 6 saat önce ismini bile bilmedigim, ama “Ali Sami Yen Sokak” disinda baska bir isme gerek de duymadigim(iz) yerde hep birlikte son tezahüratlarin üzerinden gececek, 3 saat kala Burger King’de karinlarini doyuracak, 2 saat kala tribünde olacak. Bunun mantiksal bir aciklamasi da yok zaten. Cünkü bu is mantikla degil, kalple yapiliyor. Sunu da kimse unutmasin: Bir gün herkes gidecek, biz kalacagiz. Biz, Galatasaraylilar…
Aslinda diyecek daha cok sey var, ama bu kadar toparlayabiliyorum. Yeter bu kadar…