Çok gevezelik yapıyorum son zamanlarda. O kadar çok dinliyorum ki dünyanın her yerindeki eşimi dostumu ve tanımadığım ama güzel konuşan insanları, gözlerim iflas etmek üzere. Bir süredir gözlüğüme yeniden ihtiyaç duyduğumu hissetmeye başladım. Pikselli görüyorum hatta bazen hayatı. 1440’a 900 olmadığı zamanlarda, 1280x800 oluyor.

O kadar çok konuşuyorum ki dış dünyayla, parmaklarımın klavyede bilmedigi harf ve sembol sayısı çok az. Üstelik hem Almanca hem de Türkçe klavye düzeninde oldukça hızlandım bu aralar. Sadece onlar olsa yine iyi, Android işletim sistemli akıllı telefonumdaki klavyede de her geçen gün iyiye gidiyorum. Bazen parmaklarımın nasır tutacagini düşünsem de konuşurken, aldırmıyorum buna.

Bir de sosyal ki hayatım, hiç sormayın, sevgili okuyucular. Bir çok sosyal ağda dijital kimlik sahibiyim. Mark’ın 500 milyon arkadasinin arasındayım, mavi bir kuşa haber salıyorum eşe dosta götürsün diye, tıpkı türkülerimizdeki turna misali, renkli harflerle ismini yazan şirketin bir sürü ürünüyle günlük işlerimi hallediyorum, ve tabi ki sarışın mavi gözlü gözlüklü Bill amcanın ürünleri de hem sosyalleşmemi sağlıyor, hefner de bunlara araç oluyor.

O kadar çok geziyorum ki, inci denen toplulugun jargonuna komple hakimim. Birileri bir şey merak etse, onun nerede olduğunu genelde biliyorum. En azından tabela kisminda yardımcı oluyorum. Ne de olsa çok gezen bilir, değil mi?

Küçük ve önemsiz bir detay: Ses tellerimin ömrü üzüyor herhalde kullanmadığımdan çok sık. Hem, ses tellerine kimin ihtiyacı var ki?