Yoğun bir dönemi dün atlattım. Bu sefer, oldukça da iyi atlattım, diyebilirim. Şu anda öğrenim görmekte olduğum üniversite, bilgisayar bilimleri alanında Almanya gibi güçlü bir ülkenin bu alandaki en iyi üniversitelerinden biri. Durum böyle olunca, oldukça da zor şartlar doğabiliyor. Çünkü profesörlerden rektörlüğe kadar beklentiler oldukça üst düzey.

Dün, sondan bir önceki sınavımı verdim. Çok şükür, iyi bir notla da verebildim bu kez. Daha önceki denememde çeşitli nedenlerden dolayı geçemediğim dersi, dün verdim ve artık sadece Şubat ayındaki tek sınavım var. Bir de resmi olarak Pazartesi günü başlayacağım yükseklisans tezim. Tüm bunların arasında kendimi unuttum artık, o ayrı…

Şu an karmaşık duygular içerisindeyim desem yalan olmaz. Bundan yaklaşık iki yıl önce, tesadüfen geldiğim bu şehirde bir şekilde ayakta durmaya çalıştım bugüne kadar. Hala eksik olan çok çok şey var ama buna karşın, bazı şeyler de yavaş yavaş yerine oturmaya da başlıyor. İnişli çıkışlı bir hayat yaşıyorum ve bazı şeyler hep eksik kalacak, bunu da biliyorum. Ama yine de her geçen gün biraz daha iyiye gidiyor işler, gidecek de sonuçta. Bir şehirde ne kadar uzun süre yaşarsan o kadar çok alışıyorsun oraya. Bu bir gerçek. Başka bir gerçek de(tamamen kişisel) gel-gitli hayatlar. Çok özlüyorum bazı şeyleri/insanları. Hayatarından çıkıp gittiğim ve kendi hayatımdan çıkardığım insanları zaman zaman çok ama çok özlüyorum.

Beni mutlu etmek de bu aralar çok zor değil, eğer ki doğru insan denerse. Bir telefon yetiyor beni mutlu etmeye. O ses her sorunu alıp götürüyor bir kaç dakikalığına da olsa. Öncesi ve sonrası ister hüzün olsun, ister sevinç, bir telefon yetiyor. Ah bu sen…

Ne diyeyim, bazen çok özlüyorum işte…

Jehan Barbur - Neden