Bundan yıllar sonra bir gün Hagi, Galatasaray maçı için İstanbul’a gider ve Mecidiyeköy’de bulunan bir alışveriş merkezinin zemin katındaki bir erkek giyim firmasında alışveriş yapmaktadır. O esnada, yanındaki kişiye döner ve anlatmaya başlar: “1999 yılıydı. Athletico Bilbao ile karşılaşıyorduk ve 90+1. dakikada durum 1-1 idi. O maç, o kadar kritik bir maçtı ki, bir sonraki tur için 3 puan almak zorundaydık. Aksi halde yolumuza devam edemiyorduk. Orta sahada Tugay sayesinde topu kaptık ve ben de o anda soldan gittim. Tugay, topu bana verdi ve ben o anda vurdum, ve Yeni Açık tribünün Numaralı Tribün ile birleştiği noktaya doğru koştum”. Herkes, onu izlemektedir. Bir yandan anlatır, bir yandan da işaretler yapar. Bir gömlek reyonunu gösterir, sonra döner ceketlerin oraya gider, oradan pantolonların olduğu noktada elini kaldır, biraz ilerler, ve havaya tekme savurur. O an oradaki herkes, kasaya doğru çevirir başını, ve alkışlamaya başlarlar… O an, Hagi’nin gözleri dolar…
[
Şimdi bu anı düşünelim, ve sonra da Hagi olarak, Tugay olarak o anı tekrar yaşayalım. Ama bu sefer, Alışveriş Merkezi’nin içinde, bir süpermarket ya da erkek giyim mağazasının kasasında…
“Bu da nereden çıktı, ne abuk sabuk bir hikaye?” diyorsunuzdur belki de kendinize. Bilindiği üzere, Galatasaray, Ali Sami Yen Stadyumu’nu artık kullanmayacak. Her Galatasaraylı gibi, ben de bu konuda oldukça hüzünlüyüm. Bu konuda, bu aralar blogosferde çok fazla yazılıp çiziiliyor. Ben de, çok sevdiğim blog olan Aceto Balsamico blogunda, beni derinden etkileyen bir yazı görünce, bunu Ali Sami Yen’e uyarladım kendi kafamda.
Bugün, yeni stadyumumuz olan Türk Telekom Arena‘nın açılışı yapılacak. Açılış maçına babam gidiyor, ben yurtdışında olduğumdan gidemiyorum. Ama emin olduğum bir şey var, bugünden başlayacak yeni dönemde de en az eski günler kadar sevineceğiz. Bundan şüpheniz olmasın!