Karlsruhe… Hayatımın son iki buçuk yılı bu saçma sapan, kendi dinamikleri olan şehirde geçti. Yakın süre içinde, bir terslik olmazsa eğer okulumu bitiriyorum ve artık iş arama evresine giriyorum.
Peki, ne olacak şimdi? Bir süre daha İstanbul’a dönmek istemiyorum, yurtdışında çalışmak istiyorum. O yüzden de iş başvuruları vs derken, asıl soru gelip çatıyor: Nerede? Bugüne kadar bunun cevabı “Karlsruhe dışında neresi olursa yeaaa” oldu. Ama artık iş ciddiye binmeye başladı.
Karlsruhe’yi bugüne dek bir kere bile sevemedim tek başına. İstanbul’da 25 yıl yaşayıp, sonra da bu kasaba gibi yere gelmek de çok kolay değil tabi. Benim gibi deniz aşığı biri için bu durum pek de kabul edilebilir değil. Ama, şimdilerde düşünüyorum ve yepyeni, sıfırdan bir hayat kurmaya gücüm ve cesaretim var mı, bunu sorguluyorum. Burada öyle ya da böyle bir hayat kurdum, tanıdığım insanlar var, şehri biliyorum, dinamiklerine hakimim, vesaire. Yani sevmesem de, katlanılır kılacak noktalar mevcut. Yeniden başka bir yerde başka bir hayata başlamak, çok da mantıklı görünmüyor.
Öte yandan, burada gerçekten yaşanmaz yahu…
Anlaşılacağı üzere, kafam biraz karışık bu konuda. How I Met Your Mother dizisinin, kısa bir süre önce yayınlanan “Meatball Sub” isimli bölümünde Robin Scherbatzky karakterinin dile getirdiği bir teori geliyor aklıma: Mezuniyet Gözlüğü. Bu teoriye göre, aslında hiç sevmediğiniz kişiler/şeyler, onları kaybetmek/onlardan ayrılmak üzereyken bize inanılmaz değerli görünür ve bu ayrılık işlemi başarılamaz. Tıpkı lise mezuniyeti gibi. O gün gelene dek, herkes bir çok şeyi/kişiyi sevmez, ama ayrılık günü herkes bir anda en değerli insan oluverir.
Benim durumum da sanırım bu. Karlsruhe’ye mezuniyet gözlükleriyle bakıyorum bu ara. Çıkarmalı mıyım, bilmiyorum. Kafalar karışık.
Biterken “Sezen Aksu - Unuttun mu Beni” çalıyordu. Yeni albümden, eskiler kadar gideri yok malesef…