Gecenlerde Deniz’in bana yolladigi ve cok hosuma giden bir yazi gördüm ve bu konuda bir kac sey söylemek istiyorum.
Öncelikle sununla baslayayim, her ne kadar bir süredir Istanbul’da yasamiyor olsam da Istanbul’da uzun süre arac kullandim ve o cileyi sonuna dek yasadim, arabayla hafta ici her gün kita degistirmek zorunda kalmam dolayisiyla. Yani, Istanbul’un otoyolunu da, sokak arasini da bilirim az-cok.
Yazida gecen konudaki fikirlerim, oldukca paralel. Bunu söylememem yanlis olacaktir. Malesef durumumuz o derece komik. Özellikle son yillarda oldukca sacma sapan bir hal aldi Istanbul. Yapmaya calistikca da daha da bozuluyor malesef. Ne zaman Istanbul’a gitsem, yeni bir akimla karsilasiyorum trafikte.
Babamin bu konuda cok güzel bir lafi var: „Burada kuralsizlik kural oldu oglum“ diyor. Hakli da malesef. Eger Istanbul’da kurallara uygun arac kullanilirsa, ilk günden kaza yapma olasiligi cok yüksek. Insanlar kurallara uymayi malesef kerizlik olarak görüyorlar. Oysa bunun medeniyetin yüksekligini gösterdigini malesef anlamis degiller. Zaten anlasalar, trafik azalacak. Ne alakasi var demeyin. Trafikte insanlar birbirlerinin önüne kafa sokmayip seridinde gitseler, kafa soktuklari seritte daha geride bulunan araclar durmayacak. Bunun her serit icin yapildigini da düsündügümüzde sorunun aslinda ne kadar basit bir cözümü oldugu asikar.
Yurt disinda nasil oldugundan bahsedeyim biraz da… Bundan bir kac ay önce, Almanya’da otomobil kullanamamak durumunun canima tak etmesi sonucu ehliyet almak durumunda kaldim. Iyi ki de almisim, o ayri konu(Bir ara buna da deginmeli). Yani bu su demek, bir kac aydir otomobilin besigi Almanya’da arac kullanabiliyorum. Peki bu süre zarfinda ne gördüm? Sunu gördüm, Almanya’da otomobil kutsal bir yapi. Insanlar her ne kadar bu konuda ikiye ayrilmis durumda olsa da, büyük bir cogunluk arac kullaniyor. Cünkü toplu tasimanin tartisilmaz kalitesi, neredeyse araba ile ayni fiyati talep ediyor. Burada insanlar tren ile yolculuk yapmayi arabadan daha cok seviyorlar. Nedenine gelirsek: trafik. Evet evet, trafik! Sabahlari ve aksamlari her otoyolda, diger saatlerde de cesitli otoyollarda kilometrelerce duran arac görüyorsunuz. Nedeni sosyolojik. Insanlar cesitli yerlerde yasayip, baska yerlerde calisiyorlar. Bu da kitlesel bir yolculuk halini beraberinde getiriyor. Trenler bu kadar hizli olmasa, durumun ne kadar kötü olabilecegini tahmin etmek isten degil. Cünkü yasanmisi var: Istanbul =).
Peki, otoyol dedik de, otoyoldan anlasilan ne? Almanya’da otoyol, „cevresi kapali bölünmüs yol“ disinda bir sey ifade etmiyor benim icin. Kalitesi, genisligi Balikesir – Izmir yolu gibi(sadece kalitesi, yolsa daha az giris-cikisi var). Ama burada öyle bir yolda hiz limiti yok, bizde yeni düzenlemeyle 110. Evet, Almanya’da arac kullanmanin en büyük farki, hiz limitinin olmamasi cogu otoyolda. Bu sayede arac kullanmak daha farkli bir byuta ulasiyor. Mesela uzun mesafe yol yapacaksam, kiraladigim aracin da „otoyol kosullarina uygun“ (a.k.a. iyi kacan) bir arac olmasina dikkat ediyorum. Mesela BMW 118d testi gecti, yeni Fiesta da kendinden beklenmeyecek kadar iyiydi =).
Ancak tabii ki bilinc önemli. Ben Türkiye’de böyle bir seyin serbest birakildigini düsünemiyorum bile. Insanlar 90 km sinir varken bile neler yapiyorlar, sinirsiz olsa kim bilir ne denli büyük sorunlar cikar…
Tekrar asil konuyla ilgili bir seyler söyleyip konuyu baglayayim. Istanbul’da arac kullanmayi özlüyor insan. Mazosizm deyin, delilik deyin, ne derseniz deyin, ben yagmurlu bir havada, köprü trafiginde radyo dinleyip düsüncelere dalmayi cok özlüyorum =).