öncelikle yeniden merhaba. uzun zamandır yazacaklarımı başka yerde ve offline depolamaya başladığımdan ötürü (defter kavramını bu kadar süper anlatamazdım sanırım), buraları boşlamıştım.

şimdi geri dönüyorum. planım, bir süre boyunca bu yaz gidip gördüğüm yerleri paylaşmak. Yarım defter kadar not, yaklaşık 2000 adet fotoğraf var. Ancak onlarla ilgilenecek zaman çok az. O yüzden bugüne dek neredeyse hiçbir şey yapamadım.

buna bir son verip, bu yazıyla geri dönüyorum. diğer yazılar ne zamana yetişir, bilinmez.

dün, eski iş arkadaşlarımdan birinin doğumgünü nedeniyle çok zor olmayan bir parkurda trekking turuna çıktım. rotamız, almanya’nın o bölgeye de ismini veren ruhr nehri kıyılarıydı. rotamız, 11 km. uzunluğunda, ilk yarısı oldukça düz, ikinci yarısı ise biraz engebeli bir orman yolundan oluşan bir rotaydı. net iniş-çıkışımız 150m idi. değindiğim gibi, çok da zor sayılmayacak ama keyifli bir rotaydı. başlangıç için yeterli iniş-çıkışa da sahipti.

Route 2,057,705 - powered by www.wandermap.net

 

o bölgeye ulaşmak için öncelikle köln’den 70 km’lik bir yolu geçerek bochum kenti sınırlarındaki “haus kemnade” isimli eski bir şatoya ulaşmam gerekiyordu. arabayı park edip, arkadaşlarımla buluştuktan sonra yola çıktık. tabii, insanların gözünü korkutmamak için davette “gezinti” diye bahsedilen bir şeyin aslında bir trekking rotası olduğunu bilmediğimden yanımda uygun ekipman yoktu. eğer gerçekler saptırılmasaydı (keşke abartsaydım biraz) belki uygun ayakkabıyla bile giderdim :) .

gezinin başında her şey oldukça masum başlamıştı. nehir kenarında bir yürüyüşle başladık. orada aramıza bir kişi daha katıldı ve toplamda 5 kişiyle yolumuza devam ettik. insanların altında graffitilerini konuşturdukları bir köprüyü geçip, yola devam ettik. yolda, doğanın bize sunduğu hoş manzaraları da görmezden gelemedik.

[gallery type=“slideshow” columns=“1” link=“none” ids=“919,924,925,926”]

yolun yaklaşık yarısında, bir haraya vardık. insanların haftasonu aktivitesi olarak ata binmesi bu hobiye sahip bir arkadaşımdan dolayı bana pek de yabancı bir konu değil ama hiç canlı olarak görmemiştim. haranın yanındaki bir restoranda camekanlı bir bölme var ve bu bölme iç mekanda ata binen insanları izlemek için ideal. biz dışarıda oturmuştuk ancak insani gereksinimler için içeri girdiğimde öyle bir manzarayla karşılaşınca ister istemez gözüm takıldı ve atlara bir kez daha hayran kaldım. bakımlı bir atın asaleti çok az hayvanda mevcut.

[gallery type=“slideshow” link=“none” ids=“921,920”]

hara, yolun yaklaşık yarısıydı. ardından, benim hiç haberdar olmadığım ancak gezi sahibinin pekala daha önce defalarca geçtiği ormanlık alana girdik. o andan itibaren de engebeli, inişli-çıkışlı ama sadece yeşil, sadece kendi sesimizi duyduğumuz patikalarda ilerlemeye başladık. zaten işin en eğlenceli ve bir nebze de olsa insanı doğayla imtihan eden kısmı da burada başladı. tamam, deneyimli insanlar için “çıtır çerez” denilebilecek yollardan geçtik. ama benim gibi, ömründe iki ya da üç kez trekking yapmış biri için yeniydi çoğu şey. ama artık daha sık yapmak istediğim bir haftasonu eylemim var. madem coğrafi koşullar bana denizi vermiyor, verdiği ormanları kullanayım bari :) .

[gallery type=“slideshow” link=“none” ids=“922,923”]

bir süre az gidip uz gidip, dere-tepe düz gidip, inip çıktıktan sonra, tekrar başladığımız yere, haus kemnade’ye vardık. molalar ve salına salına geçtiğimiz yerler dolayısıyla yaklaşık 3,5 - 4 saat süren yolculuk sonunda kendimizi bir dilim pastayla şımarttık ve yemyeşil bir cumartesi gününün sonuna geldik.

bir kez daha anladım ki, yeşil önemli, yeşil güzel, doğa güzel. kıymetini bilmeli!