“Mutfakta penceremin önünde duruyorum…” dedi eylül telefonda arkadaşına. kahvesini koymuş, kar yağışını seyrediyordu, denizi görmeyen ama etrafı da çok kapalı olmadığından dolayı arada sırada mutfak balkonunda kahve içilebilecek evinşin tam da bu iş için uygun olan mutfak balkonundayken. bir süredir yalnızdı. konservatuvarda olmasına rağmen çok sosyal olamıyordu bu sıralar. içinden gelmiyordu pek…
arkadaşı gizem de bunu bildiğinden, onu buluşmak için moda’ya davet etti. kemal’in yerine gidip alt balkonda pek kimse olmadan bir kahve içmeye ikisi de hayır diyemiyordu. o gün de öyle olmasını teklif etti gizem. geçerken pastaneden börekleri, poğaçaları alacaklardı ve kemal’e gideceklerdi.
“yalnız” dedi gizem, “üstüne başına düzgün bir şeyler giy, seni biriyle tanıştıracağım”. eylül içteç içe istemiyordu bunu. anlamamazdan gelmeye çalıştıysa da, gizem onu bir şekilde ikna etmişti işte. seviglisinden ayrıldığından beri içine kapanmış olan eylül, gizem’in onu yeniden hayata döndürme çabalarını tanıyordu artık. son çare olarak, yeni birini tanıştırmak kalmıştı. “eğer sonunda eylül’ü iyi edebilecek bir şeyler olursa, ne ala” diye düşünüyordu gizem. her şey eylül içindi.
oysa eylül, hala iyileşememişti.
[#blogfirtinasi 6. gün]