eğer bir süre boyunca başka bir kentte yaşarsanız, ister istemez o kentin dinamiklerine alışmak zorunda kalırsınız. aksi halde, özellikle de büyük kentlerde bu dinamikler sizin hayatınızı sürdürmenizi zorlaştırmaya başlar, hatta kimi zaman engeller.
daha önce bir yazımda bir şiire yer vermiştim, güzel ege’nin diğer yakasından. o şiirin bana anlatmak istediğiyle hala hemfikirim. eğer bir insan bir kentte çeyrek yüzyıla yakın süre geçirmişse, orayı unutması, geride bırakması, anılarını yoksayabilmesi çok mümkün değil. benim için de geçerli bu. benim için “bir yerli olmak” kavramının özü de değişmiş değil. hala istanbulluyum. hayatımın geri kalanında ne olacağı her ne kadar bilinemese de, istanbul’a salınmış köklerden dolayı, pek vazgeçmek mümkün olmayacak gibi.
ancak değişmeye başlayan bir durum yok değil: ev kavramı. almanya’ya geleli ekim ayında 6 yıl olacak. bunun 3,5 yıl gibi uzun bir kısmı karlsruhe isimli dünyada şimdiye dek gördüğüm - ki pek az değil bunlar - en tırto kentte geçti (üzgünüm ama karlsruhe için tırto dışında bir kelime ne yazık ki bulamadım). eğer kötü bir kentte yaşıyorsanız, hayatınızın pek de iyi geçme şansı olmuyor haliyle. bu nedenle ben de karlsruhe’de geçen günlerimi hayatımın yaşam konusunda harcanan 3,5 yılı olarak değerlendiriyorum.tüm bunlara rağmen, her şeye küfretme noktasındayken, hayatımda bir değişiklik gerektiği konusuna eğilmeye karar verdim ve yeni bir kente taşınmak için uğraşmaya başladım. daha önceden tanıdığım ve aynı zamanda birlikte çalıştığım kadim dostum’un da köln’de olmasından dolayı köln en güçlü alternatifti. netekim sonunda da öyle oldu ve köln, yaşamımı devam ettirdiğim yeni kent oluverdi.
köln’e geldiğimden beri bir çok olumlu sürecin hızlandığını ve güzelleştiğini söylesem yanlış olmaz. hayatımdaki kimi sorunları atlatmam da bu döneme denk geldi (blogu sürekli takip edenler zaten farkındadır, olmayanlara ise “hayat” etiketi aratıldığında kronolojik sırayla okunacak yazılar yardımcı olacaktır). her geçen gün bu kente taşınarak ne kadar doğru bir karar verdiğim konusunda daha fazla sebebim oluyor. ve hatta otoyoldan çıkıp kente girişte kullanılan köprüyü geçerken yüzde beliren gülümseme, benim için ev kavramının karşılığının artık köln olduğunu kesinleştirmeye yeter de artar bile.
bir kentin dinamiklerine alışırsanız, o kentte sorunsuzca yaşamaya devam edersiniz. eğer bir kenti severseniz, o kentte yaşamaktan keyif alırsınız. ve bir kentte yaşamaktan keyif alırsanız, o kent dünyanın en güzel kenti olabilir.