o, şarkılarda, şiirlerde, filmlerde anlatılan “giden” var ya hani… hah, işte o benim.

 bugüne kadar kentlerden ve çok değerli hayatlardan gittim, üstelik darma duman ederek kimi güzellikleri. bir şekilde önceden programlanmış hedeflerin peşinden, çok yerden gittim, çok yerde yaşadım. gittiğim hiçbir yerde de dikiş tutturamadım. ayakta kalmaya çalıştıkça sendeledim. birilerinin olmak istediği, ama kimselerin olmadığı bir yerdeyim şimdi.

çok yalnızım, sevgilisizlikten bahsetmiyorum, o apayrı konu. yalnızım, çok. bundandır, hep birileriyle konuşma isteğim, devamlı bir yerlere yetişme telaşım. birilerinin olduğu yerlere. ama tıpkı gelişlerim gibi hepsi. sonu hep dönüş. bir kere gittin mi hem, değişmesi mümkün olmuyor. kanser gibi, yakalandığında nasıl vücudu sarıyorsa, gitmeler de öyle işte: ayatını sarıyor. sonrası hep aynı: soğuk ev, soğuk yatak, soğuk hayat.

çok üşüyorum, çok kış be her yer.

en kötüsü de, o geminin gelip gelmeyeceğinden bile emin değilim artık. sadece bekliyorum. bir o yana, bir bu yana gidiyorum hep. ama bekliyorum. umudumu yitirmek üzereyim. hala bekliyorum ama bir farkla: artık sefer yapıp yapmadığından emin olmadığım bir gemiyi…

hep bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorum. yeni bir şeyler deniyorum hep: yeni kentler, yeni uğraşlar, yeni bir iş… sonundaysa dönüp dolaşıp aynı yerde buluyorum kendimi.

kendime söz vermiştim, yayınlamayacaktım bu tip içerikteki şeyleri. ama kendi kendime konuşmaktan bıktım artık. bu sözün de sonu kimi başka sözlerle aynı oldu. yine beceremedim yani. varsın, olsun…